19 Kasım 2008 Çarşamba

Arch Linux Ekran Görüntüm

Arch Linux ekran görüntümü sizlerle paylaşmak istedim. Böyle buyurun.








Dağıtım: Arch Linux (2008.06 - Overlord)
Masaüstü Ortamı: GNOME 2.24.1 with Compiz Fusion
Çekirdek: 2.6.27 - ARCH
Arkaplan Resmi: Fire by Challenger 3 (from deviantart)
Anlık Sistem Bilgisi: Conky
Tema: Mira GTK+ Theme + Emerald - Neutronium Theme

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Arch Linux ve Pidgin 2.5.0-1

Az önce Arch Linux'un web sitesine girdim ve o da nesi? Son güncellenen paketlerin arasında Pidgin 2.5.0-1 de yer alıyor:)) Pidgin ile MSN hesabımı kullandığımda çevrimdışı mesajlaşan kişilerle yazışırken problem yaşıyordum, zira yaklaşık 3dk. falan herhangi bir mesajlaşma olayı gerçekleşmezse karşımdaki kişiye mesaj gönderemiyordum. Diğer mesajlaşma programlarını ise açıkçası pek sevmedim, bence en güzeli Pidgin:) Bu durumu araştırdığımda Pidgin'in 2.5.0 sürümü ile çevrimdışı mesajlaşmayı desteklediğini öğrendim, ama programı kendim derlemek yerine Arch Linux depolarındaki yerini almasını bekledim. Ve sonunda yeni sürüm depolara bugün eklendi. Evet, eğer bilmeyenler varsa artık Pidgin 2.5.0 sürümü ile MSN'in çevrimdışı mesajlaşma özelliğini destekliyor. Ayrıca bunun yanında Pidgin'e birçok güzel özellik daha kazandırılmış. Pidgin'in yeni sürümündeki farklılıkları merak ederseniz işte buyurun. Bu arada Pidgin'in ne olduğunu bilmeyenler ve merak edenler varsa sizde böyle buyurun. Haydi görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın...

24 Ağustos 2008 Pazar

HDD ve Uçan Bölümlendirme Tablosu

Babamın da Linux İşletim Sistemi'ni kullanmak istemesi üzerine uzun zamandır evdeki bilgisayar Linux kurulmayı bekliyordu. Birkaç hafta önce gerekli disk düzenlemelerini yapıp ilk önce Windows'u yeniden kurmak ve ardından Linux'u kurmak üzere harekete geçtim. Ancak Windows kurulum aşamasında disk ile ilgili bir hata verdi ve disk bölümünü silmesi gerektiğini söyledi. Bu hataya sebep olan sanırım disk tablolarını bayağı bir karıştırmam oldu. Çünkü benzer bir problem yüzünden daha önce bütün verilerimi kaybetmiştim. Neyse, bende Windows'un sadece kurulacağı disk bölümünü sileceğini düşündüm ve aceleci bir şekilde hemen onayladım. Sonra mı? O da nesi, bütün disk bölümlerim ( yani disk tablosu ) uçmuştu. Sabit diskim üzerideki o kadar veri ( müziklerim, fotoğraflarım ve birçok eski çalışmam ) artık sırra kadem basmış gibiydi. Biraz uğraştım ama o zaman için hiçbir şey yapamadım. Evdeki bilgisayarı tek kullanan babam aslında, ama bizim evde olmamız sebebiyle zaten o da genelde kardeşimin bilgisayarını kullanıyordu. Yani birkaç hafta evdeki bilgisayar öyle kaldı. Akşam üzeri kardeşim artık bilgisayarı bir şekilde düzeltmem gerektiğini, yoksa bir süre sonra üşendiğimden bütün verilerin uçmasını göze alarak diski formatlayabileceğimi söyledi. Haklıydı da, çünkü o an bile direkt formatlasam diye düşündüm.

Neyse, kısa bir araştırmadan sonra gpart adında bir Linux programı buldum. Evet, yine yardımıma Linux yetişecek gibiydi:) Bu duruma oldukça sevindim. Hemen programı indirdim ve çalışan bir linux dağıtımı ile bilgisayarı başlattım. Sonra gpart uygulamasını derledim ve çalıştırdım. Konsola "gpart /dev/hdc" komutunu girdikten 2-3 sn. kadar kısa süren bir tarama sonrasında bütün disk bölümlerim ortaya çıktı:)) Hemen "gpart -W /dev/hdc /dev/hdc" komutu ile yeni disk tablosunu kaydettim ve bilgisayarı yeniden başlatıktan sonra herşey eskisi gibi geri geldi.

Şimdi mi? Kardeşim sistem kurulumlarını daha sonraya ertelemeyi teklif etti:), ne de olsa veriler geri geldi artık. Şimdi evdeki bilgisayar yine kaderine terkedildi. Ta ki babam bilgisayarı açana kadar.

Bu arada GPART uygulamasını buradan indirebilir ve yine aynı sayfada programın kullanımı ile ilgili ayrıntılı bilgiyi bulabilirsiniz. Neyse, televizyonda da güzel bir film vardı. Biraz uzun oldu ama kusuruma bakmayın artık:P Görüşmek üzere...

NOT: Ben Gpart uygulamasını kullandım ve oldukça hoşuma gitti. Bir de TestDisk adında bir uygulama mevcut. Onu da denemek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.

22 Ağustos 2008 Cuma

Django ve Web Uygulamaları

Uzun zamandır Django öğrenmek istiyordum, ama bir türlü başlama fırsatım olmamıştı. Birkaç gün önce arkadaşım Kutay'la konuşurken Django ile uğraşmak istediğini söylemişti. Nedendir bilmem ama benim canım da birden Django çekti:) Hemen başlarsam bazı işlerimden dolayı yarım bırakmak ve sonra devam etmek zorunda kalacağımı biliyordum, ama yine de kendi kendime boş boş oturmaktan iyidir dedim ve ilk önce Django'nun sitesine girip şöyle bir sayfayı taradım. Ardından da kullandığım Arch Linux'un depolarından hemen Apache, Django ve mod_python paketlerini kurdum. Dokümanlarını okuyup denemeler yaparken dokümanların Django'nun SVN sürümü için hazırlandığını gördüm, ama benim kullandığım 0.96 sürümüydü. Dolayısıyla dokümanda anlatılanlar bendeki Django sürümünde ya yoktu, ya da arasında bazı farklılıklar vardı. Bu arada Alper Kanat'ın bize Django seminerinde bunu söylediğini de anımsadım ve hemen güncel sürümü indirip kurdum. Daha sonra eğlenceli dakikalar başladı tabii:) Okumaya devam ettim ve gerçekten Django ile birşeyler yapmaya başladığımı gördüm. Deneme olarak Django ile bir blog yazmaya başladım. Admin panelinde gerekli düzenlemeleri yaptım ve herşey çok güzel çalışıyordu:) Kısa sürede ve çok rahat bir şekilde yeni projeler geliştirmek Django ile gerçekten çok kolay ve eğlenceli. Django ile uğraşırken gerçekten çok eğlendim ve en kısa zamanda Django ile işe yarar uygulamalar geliştirmek istiyorum. Bu arada Django ile geliştirdiğim uygulamaları Internet'te yayınlayabileceğim ve iyi hizmet sunan hosting firmaları için yapacağınız önerileri de bekliyorum:)

Bu arada; Django da ne olaki diye soranlarınız olursa kısaca Django, Python programlama dili ile yazılmış ve hızlı bir şekilde web uygulamaları geliştirmeye olanak tanıyan bir web çatısı.

Şimdilik bu kadar. Tabii ki ileride Django ile maceralarımı anlatmaya devam edeceğim. Kendinize iyi bakın:)

19 Ağustos 2008 Salı

Linux ve Masaüstü Ortamları Hakkında...

Sanırım Linux dünyasında en çok sevdiğim şeylerden birisi de istediğim masaüstü ortamını özgürce seçip kullanabilmem. Özellikle KDE, Gnome, Xfce gibi masaüstü ortamları oldukça iyiler ve üstelik sadece Linux'a da özgü değiller. Zira Solaris ve Unix gibi değişik sistemler üzerinde de aynı masaüstü ortamlarını kullanabilmemiz mümkün. Hangisinin daha iyi olduğuyla ilgili bir yorum yapmak elbetteki yanlış olur, zaten benim de böyle bir karşılaştırma yapmak gibi bir niyetim yok. Çünkü hepsinin diğerlerine göre çeşitli farklılıkları mevcut ve kullanıcılar da değişik beklentilere sahipler. Burada ise en çok kullanılan 3 masaüstü ortamına kısaca değinmek istiyorum.

KDE; çok güzel ve eğlenceli bir masaüstü ortamı olarak karşımıza çıkıyor. İhtiyaç duyabileceğimiz bir çok uygulama KDE içerisinde hali hazırda bulunmakta. Gerçekten oldukça iyi ve kullanıcı dostu. Ama yüklenme aşamasında diğerlerine göre biraz daha fazla zaman alması ve kullanımı sırasında daha fazla bellek tüketmesi nedeniyle birçok kullanıcı diğer masaüstü ortamlarına yönelmekte. ( Tabii ki ben de bunlardan biriyim:) ) Buna rağmen yeni çıkan KDE 4.1 kullanıcıları büyülemeyi başarıyor. Yeni arayüzün yanında birçok kullanışlı özellik de eklenmiş durumda. Bu masaüstü ortamı özellikle yeni Linux kullanıcılarını memnun edecek ve Windows'u onlara aratmayacak nitelikte. Sanırım yeni KDE kararlı seviyeye ulaştığında en azında bir kullanmayı deneyeceğim. KDE 4.1 hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayın.

GNOME; KDE'ye nazaran daha sade bir ortam ve daha az bellek kullanımı ile de oldukça cezbedici. Buna rağman Gnome da oldukça güzel ve de kullanışlı araçlara sahip. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.



XFCE; KDE ve GNOME'a göre daha sade arayüz arayanlar için oldukça güzel. Sadece deneme amaçlı olarak kullandım ama hoşuma gitti doğrusu. Ayrıntılı bilgi için XFCE'nin kendi sitesini buradan ziyaret edebilirsiniz.

Ayrıca X Window System masaüstü ortamlarının ayrıntılı bir karşılaştırmasını burada bulabilirsiniz.


Bana gelecek olursak şu anda GNOME masaüstü ortamını kullanıyorum. İleride ise XFCE'yi denemeyi düşünüyorum. Ama GNOME'dan da oldukça memnunum. Emre ile Remzi GNOME kullandığım için bana laf atıp duruyorlardı, bir de XFCE kullanmaya başlarsam ne olur düşünmek bile istemiyorum:) Herhalde dillerinden kurtulamam:) Neyse, en iyisi seneye vereceğim Linux eğitimlerinde herkesi GNOME kullanmaya teşvik edip ekibimizde GNOME kullananların sayısını artırırsam susmak zorunda kalırlar diye düşünüyorum:)) Ne kadar haince bir plan oldu, heheheee:D Neyse şimdilik bu kadar. Haydi kalın sağlıcakla.

1 Ağustos 2008 Cuma

Yeni sistemim sonunda hazır...

Yazmayalı uzun süre olmuş yine. Uzun süredir bilgisayarımda kullanacağım linux dağıtımı konusunda kararsız olduğumdan birçok dağıtımı denedim. Ve işte mutlu son: en sonunda Arch Linux ve GNOME masaüstü ile pek de iyi anlaşıverdik. Üstünede Compiz-Fusion'u da koyduk mu pek de bi güzel oldu:) Görsellik bir yana Arch Linux beklentilerimi oldukça iyi karşılıyor. Özellikle sisteme elle müdahele etmeye oldukça yatkın olduğundan birçok şeyi istediğim gibi yapılandırırken diğer taraftan da Linux İşletim Sistemi üzerine olan bilgim oldukça arttı. Aslında Debian'a geri dönmüştüm, ama kullandığım çekirdeğe ait linux-header dosyalarının olmaması yüzünden program derleyemememin üzerine bir de yaşadığım paket bağımlılık problemlerini koyarsak beni bıktırmayı başardı. Ama sunucu sistemlerde yine tercihim Debian; hem %100 özgür, hem de çok güzel bir dağıtım.

Kullandığım Arch Linux'a gelecek olursak; şimdilik üzerindeki çalışmalarım daha bitmedi ama işte size birkaç masaüstü fotoğrafı:



Henüz daha hava durumu ve diğer güzel eklentileri olan screenlets ya da gdesklets gibi programların eksikliği var ama onlarla ilgili yaşadığım sorunu halledince onlarda masaüstümdeki yerlerini alacaklar inşallah.

Windows Vista'ya gelecek olursak, kırk yılda bir kullanıyorum kendilerini. Eee napalım, Linux daha çok hoşuma gidiyor:)

Şimdi mi? Tabii ki VirtualBox üzerine Debian Etch kurup okuduğum Linux Sistem Yönetimi kitabından öğrendiklerimi pratiğe dökmeye geldi sıra. İşte böyle. Haydi görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın...

21 Nisan 2008 Pazartesi

Samsung U700 İncelemesi

Eski telefonumun IMEI numarasının kopyalanmış olması sebebiyle (telefonumun faturası vardı ve gerekli başvurular da ilgili yerlere yapıldı, ancak henüz ne durumda olduğu konusunda bir bilgim yok ve şebeke eski telefonumu artık kabul etmiyor) yeni bir telefon almam gerekti. Zaten eski telefonumu yaklaşık 5 senedir kullanıyordum ve emekliye ayrılmayı çok istemesine rağmen ben bırakmıyordum :) Öyle ki kısa bir araştırmadan sonra Samsung U700'ü almaya karar verdim. Telefonu almaya gittiğimde ilk olarak kutusunu gördüğümde bir şok yaşadım. ( Ya telefon kutuları bu kadar küçülmüş müydü? ) Sizi bilmiyorum ama ne diyeyim doğrusu bana pek bi' küçük geldi.

Telefonu açtım ve göz alıcı tasarımı oldukça hoşuma gitti. Ne yalan söyleyeyim ilk önce telefonu tutmakta bayağı bir zorlandım, zira ilk defa bu kadar küçük bir telefonu kullanmaya başlıyordum. Zaten üst yüzeyinin ayna gibi olması sebebiyle ilk başlarda dokunmaya kıyamadım. Daha sonra karıştırırken ortadaki yön tuşlarını kullanmakta problem yaşadım, zira ben tuşu bıraktıktan sonra imleç menüde yer değiştirir olmuştu. İlk başlarda anlayamadım ve tuşun bozuk olabileceği ihtimali açıkçası beni korkuttu, ama sonradan farkettim ki ortadaki teker dönüyormuş:) Yani ben ok tuşunu bıraktıktan sonra parmağımı çekerken tekerlek döndüğünden imleç hareket ediyormuş. Doğrusunu söylemek gerekirse bu dönen tekerlek oldukça kullanışlı geldi bana. Korkmanıza gerek yok, biraz alıştıktan sonra kullanım açısından hiç bir problem oluşturmuyor ve aksine oldukça rahat bir kullanım sunuyor.

Telefonun üst kısmında yer alan tuşlara ( çağrı cevaplama, seçenek vs. ) gelecek olursak, bu tuşların dokunmatik olması ilk başlarda beni bayağı bir yordu, zira telefona dokunsam birini aramaya kalkıyordu :) Ama hiç endişe etmeye gerek yok, zira bir günlük kullanımdan sonra alışıyorsunuz ve kulanım için bu da hiç bir problem oluşturmuyor. Ayrıca bir tuşa dokunduğunuzda tuşun ışığı göz kırpar bir şekilde sönüp yanıyor ve bu da kullanıcıya oldukça hoş bir his veriyor. Telefonun nümerik tuş takımına gelecek olursak tuşlar üst kapağı yukarı doğru kaydırdığınızda ortaya çıkıyor ve bunlar da görünüşte oldukça hoş duruyorlar, ama hemen belirteyim ki uzun tırnakları olan biri için (özellikle bayanlar) bu tuşları kullanmak tam bir işkence olabilir. Telefonun oldukça ince olması ile birlikte ilk başlarda tuşlara basmak zoruma gittiyse de artık alıştığım için mesajları bile rahatlıkla yazabiliyorum.

Telefonun arka kısmına gelecek olursak kapağı kaydırınca ortaya çıkan 3.2 MP'lik kamera her ne kadar çok iyi olmasa da bir cep telefonundan beklenen görüntü kalitesini veriyor diyebilirim (tam olarak emin değilim ama Nokia'nın N serilerinde görüntü kalitesi daha iyiydi galiba). Kameranın otomatik odaklanma özelliği ise oldukça iyi, ışığın yeterli olduğu yerlerde iyi sonuç almak mümkün. Dahili flash olması da gayet iyi. Yakın çekimlerde daha iyi sonuçlar elde ettiğimi söyleyebilirim. Kamerayı genel olarak değerlendirmek gerekirse bir telefon için fena sayılmaz. Aşağıda ise telefon ile çektiğim birkaç fotoğraf yer almakta.



Artık hemen hemen bütün telefonlarda bulunan müzik çalar özelliği bu telefonda da mevcut. Telefonun harici hoparlörünün sesi pek fazla çıkmıyor, ama kulaklığı taktığınızda çıkan ses ve bas gerçekten iyi ve telefon kullanıcıya iyi bir müzik dinleme keyfi sunabiliyor. Çevrimdışı mod özelliğini aktif hale getirdiğinizde ise telefonun bütün kablosuz özellikleri devre dışı kalıyor ( telefon şebeke ile iletişimi kesiyor, bluetooth vb. de kapanıyor ) ve bu sayede uçak gibi bu tür cihazların çalışmasının tehlike oluşturabileceği yerlerde sorunsuzca müzik dinleyebiliyorsunuz ( hemen belirteyim ki SonyEricsson'un Türkiye yetkilileri, bu özellik yeni çıktığında, uçakta görevli hosteslerin kendilerine yapılan bütün açıklamalara rağmen cihazları kapatmaları için ısrar ettiklerini söylemişlerdi:) ). Ek olarak telefonun yanında gelen kulaklığa değinecek olursak oldukça rahat ve kulağa kolayca oturan bir yapıya sahip, zira kulağınızda hiç hissetmiyorsunuz bile. Açıkçası her şeyiyle iyi bir müzik keyfi sunması benim oldukça hoşuma gitti.

Samsung telefonlarda görmeye alıştığımız ve oldukça kullanışlı olan çoklu alarm özelliği bu telefonda da mevcut. Örneğin siz sabah alarmını bir kere kuruyor ve haftanın hangi günlerinde çalması gerektiğini seçiyorsunuz, bundan sonra tekrardan alarm kurma gibi bir derdiniz kalmıyor. Eğer her gün farklı saatlerde kalmanız gerekiyor olsa bile yeni oluşturacağınız alarmlar ile bu durum sizin için artık bir sorun değil.

Telefonun diğer özelliklerine kısaca değinecek olursak, menüde kolayca Google'da arama yapabileğiniz ve GMail'deki postalarınızı okuyabileceğiniz bir seçenek mevcut. Ayrıca RSS Reader ise haber okumak için oldukça kullanışlı. Akıllı menü sistemi telefonun kullanımını oldukça kolaylaştırıyor. Son olarak mobil izleyiciden bahsedecek olursak, bu özelliği etkinleştirdiğinizde size ait bir numara tanımlıyorsunuz ve telefona başka bir sim kart takıldığında telefon otomatik olarak bu numaraya bir mesaj atıyor, bu sayede telefonunuzun çalınması gibi durumlarda cihaz takibi kolaylaşıyor.

Telefonun bataryası ise benim kişisel kullanımımla ( biraz müzik dinledim, yaklaşık 20 tane fotoğraf çektim ve biraz da konuşma yaptım ) 1 haftaya kadar dayandı. Tabii ki telefonu çok yoğun bir şekilde kullanan biri için bu süre aşağıya düşecektir, ama bence bu bekleme süresi oldukça iyi.

Genel olarak gerek tasarım gerekse de kullanım açısından oldukça iyi. Samsung cep telefonu piyasasında tasarım ve incelikle iyi bir pazar payı almış durumda. Telefonun üst kısmında kullanılan malzemeden dolayı parmak izlerinin kalması ve aydınlık ortamlarda telefonun ekranının zor okunması bu telefonun eksileri olarak gösterilebilir. Ama doğrusunu söylemek gerekirse telefonun çok şık durması ve oldukça kullanışlı olması bu eksileri görmezden gelebilmem için yeterli. Sonuç olarak Samsung U700'ü aldığıma pişman değilim ve kendisi ile oldukça iyi geçiniyoruz. Ortadaki dönen tekere ise bayıldım, kullanmayı gerçekten çok seviyorum. Telefonu 2 haftadır kullanıyorum ve gayet memnunum. Yeni telefon almayı düşünenlere faydalı olması için oturup bu inceleme yazısını yazdım, umarım yeterince iyi bir inceleme olmuştur. Haydi sağlıcakla kalın. Görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın.

Bu arada telefonun genel özellikleri ise kısaca şöyle:

# Bağlantı: EDGE/ GPRS Sınıf 10/ HSDPA 3.6 Mbps/ WAP 2.0
# Şebeke: Üç Bant (900/1800/1900 MHz)
# Boyutlar: 102.5 x 50 x 12.1 mm
# Ağırlık: 86 gram
# Ekran: 262,144 renk / 320 x 240 piksel / TFT
# Kamera: 3.2 Megapiksel & Görüntülü Konuşma için VGA Kamera/ 4x Dijital Zoom/ Otomatik Odaklama & Flaş
# Diğer Özellikler:
> 3G
> Java MIDP 2.0
> Bluetooth
> Döviz dönüştürücü
> Hesap makinesi
> 40MB Hafıza
# Paket İçeriği: Stereo Kulaklık/ PC Data Bağlantı Kiti/ Standart Pil/ Seyahat Şarj Aleti/ ( 1GB Hafıza Kartı )

UYARI! : Cihazın bütün özellikleri bu listede yer almamaktadır. Ayrıntılı bilgiyi üreticinin internet sitesinden alabilirsiniz.